List

 

Yaz bitti. Mevsim olarak bitmemiş olabilir ama futbolseverler (hastaları mı desem acaba?) için bitti. Futbolsever diyorum, o yüzden de doğal olarak bulunduğum ülkenin futboldan başka her şeye benzeyen ligini sevenleri (işte bunu sevenlere gerçekten hasta demeliyim, zira bu “şeyi” sevmenin bir patoloji olduğu kesin) kastetmiyorum. Haftaya Premier Lig başlıyor. Bugün Charity Shield oynanıyor. Sonunda hafta sonları ve olması gerektiğii gibi yeşil fonuyla televizyon gerçek anlamını kazanacak.

İlk hafta öncesi adettendir. . Sonunda “ben en başta söylemiştim” dememek için bir nevi “Power Rankings” tarzında bir sezon önü tahmini yapmak gerek. Zira yazarsam, sonunda tahminlerimin nasıl tutmadığına dönüp bakma fırsatı olur. Aksi takdirde tahminlerin %10’u bile tutsa “ben en başta söylemiştim” ukalalağından ne kendini ne de çevresini kurtarabiliyor insan.

Geçen sene “en başta söylediğim” gibi, ki bunun için gerçek kişi şahitlerim var ve şu anda bunu okuyorlarsa aşağıya şahitliklerini anlatan yorumlar yazabilirler, yazmamaları sadece onların tembel oldukları anlamına gelecek, (yoksa ben en baştan söylemiştim) Chelsea’nin açık ara şampiyon olmasını bekliyordum. O zamanki tahminim bunun “Premier Lig tarihi için en yüksek puan farkıyla” gerçekleşeceğiydi. Sanıyorum bu olmadı. Bu seneki tahminim de aynı. Chelsea’yi tüm takımlardan farklı bir yere koyuyorum. Bu ligin de üstünde, kaya gibi, öyle topla tüfekle yıkılmayacak, mancınıkla üstünden atlanmayacak duvar gibi bir defans. Tek şansınız kuantum mekaniğinin tünelleme olgusunu bilen ve futbola adapte edebilecek teknik ekiplere ve bunu sahaya dökebilecek personele sahip takımlar bulmak. Bu savunmaya yeni bir sol bek (Baba Rahman?) ve Stones’u da ekleyebilirlerse bu kez kadro derinlikleri de fena olmayacak. Zayıflıkları kadronun orta sahada aynı derinliğe sahip olmaması. Ramires-Vilian-Fabregas-Matic-Oscar yeterince iyi de bunlardan biri sakatlanınca yerine koyacak kartları fazla değil. Şu an ihtiyaç duydukları iki “game changer” da ellerindeydi ancak şimdi ikisi de Wolfsburg’da. Falcao hücuma bambaşka bir boyut kazandıracak tipte bir oyuncu ve bence sahanın bu tarafında yapabilecekleri en iyi işi yaptılar. Diğerilerine en büyük üstünlükleri ise mental ve fiziksel dayanıklılık ve güçleri, tipik bir Mourinho takımı…

Onları Arsenal ve Manchester United takip edecek gibi görünüyor. Peter Cech transferi biraz Jens Lehmann hamlesini andırmıyor mu? Onları başka hamle yapmamakla suçlamak bazı alanlarda yersiz, “piyasada müthiş bitiriciler vardı da biz mi almadık?”. Ama savunmanın ortası hala alternatifsiz duruyor. Coquelin geçen seneden beri orta sahadaki “çapa” değil de “mixer” rolünü iyi oynayacağa benziyor. Onun gelişiminin önüne geçecek birini getirmek de yersiz, belki yarışabileceği bir alternatif bulunabilir. Hücumcu orta saha ise hiç kimsede olmadığı kadar çok ve çeşitli… ManU’ya gelince tüm mesele oyunu oturtmak olacak, orta sahalarının istedikleri hakimiyeti kuramadığı her maçta o defans onların başına çok dert açacak. Elit bir takım için defansları nasıl derler, biraz fazla “sası”!

Man City ve Liverpool Şampiyonlar Ligi eleme pozisyonu için yarışacak hissini taşıyorum. Man City giderek heyecanını kaybeden bir kadro. Sterling ve Delph ile bu heyecanı tribünlere ve onlardan yayılacak enerjiyle kendilerine geri getirmeye çalışacaklar ama artık her sene geriye giden bir kadroları ve kişilik kazandıramadıkları bir oyun anlayışları var. Liverpool bence bu kez doğru hamleler yaptı. Benteke’yi pahalı bulabilirsiniz, bence de bu kadar (42m €) etmez (bence kansere çare bulabilecek bilim insanları hariç kimse bu kadar etmez) ama “piyasa böyle” diyerek fena “liboş” bir top atıyorum tam ortaya. Bu ürün bu kadar para ediyorsa (bkz. Premier Lig’in 4 milyar €’luk yeni yayın anlaşması!) o ürüne bu değeri kazandıranlar da bu kadar para edecek elbet. Üstelik o pozisyon için bir elit oyuncu kıtlığı varken Benteke gibi potansiyele sahip olanlar da ancak bu paralara takım değiştiriyor. James Milner ve Nathan Clyne kesinlikle çok iyi sonuç vereceğini öngördüğüm, ihtiyaç dahilinde eklemeler. Firmino ise ne kadar kötü olabilir ki? Brezilyalı ve adı “o” harfiyle bitiyor (bkz. Takıma yaratıcılık getirebilecek diğer “true 10-false 9” bir nevi “trequartista” Coutinho!).

Bu 5 takımın arkasında tekli bir blok var: Tottenham Hotspur. Harry “The Wunderkid” bu sene ne yapar, ana soru bu. Zira takımın geri kalanında anlamlı bir değişiklik yok. Belki biraz Alderweireld. Yine fiziksel, sert, dikine ve hızlı, modern bir Pochettino futbolu oynanacak Lane’de.

Tahminim bu sene bu takımları Everton, Southampton, Newcastle United (evet!) ve Crystal Palace’tan oluşan bir dörtlünün izleyeceği. Everton’ın aldığı Cleverley de önceden tanıdıkları Deulofeu da tam onların istedikleri tarzda oyuncular, gönderdiği Alcaraz ve Distin ise tam tersi. Oyunlarını biraz daha olgunlaştıracaklar, daha fazla gol atıp, muhtemelen daha fazla gol de yiyecekler ama Goodison Park, daha bir lunapark atmosferine sahip olacak bence bu sene.  Azizler, St.Schneiderlin’in kaybından futbol olarak tahmin ettiklerinden fazla yara alacak, ama puan sıralamasındaki yerlerinin radikal bir şekilde değişeceğni sanmıyorum. Saksağanlarsa tam kendilerine göre bir menajer (McLaren) ve tam ona göre oyuncular (Wijnaldum, Mitrovic, Mbemba) buldular. Benim için takip edilecek soru, “Kulüp yapısı mı bu kadar kötü de bu kadar potansiyelli bir kulüp potansiyelinin bu kadar altında kalabiliyor?”. İronik ama onların başına dert olan Pardew, Palace için tam bir nimet. Tribün görmek isteyen özellkle Pazartesi akşamları Selhurst Park’ta yarattıkları atmosferleri kaçırmasın. İthalat performansları da çok sağlam: Wickham, Cabaye, Bamford, daha ne olsun?

Orta direk kalabalık: Direğin üstünden altına doğru Stoke, Swansea, West Ham (fish & chips’i bırakıp “piliç” yiyeceklermiş diye duydum), West Brom ve Norwich. Ayağı biraz takılan (mesela Kanaryalar) aşağı yuvarlanabilirken, biraz dikiş tutturan (mesela Çömlekçiler) kendini yukarı atabilir. Mark Hughes’un niyeti hakikaten çömlekçilik: dökükleri (Afelay, Glen Johnson, Shay Given, van Ginkel) toplayıp, onardıktan sonra güzel bir şekil vermeye çalışacak. Asmir Begovic’in gidişi tahmin ettiklerinden (ve 8m €’dan) pahalıya mal olabilir. Swansea takımdan ayrılanların hepsini “upgrade” etti aslında. Ayew bu senin çıkışı olabilir. West Ham çok ciddi bir değişim yaşadı ve aslında tahmin edilmesi en zor takım. Gelen-giden tüm transferler ve tabi “gönüllerin şampiyonu” Bilic, bambaşka bir oyunun oynanacağına işaret ediyor. West Brom fevkalade adalı, eski tip bir İngiliz takımı izlemek isteyenlere şiddetle önerilir. Adları bile “Albion”: İngiltere’nin en eski adı! Norwich düştükten sonra takımı dağıtmamıştı, çıktıktan sonra da fazla oynamadı. Kalsa ne güzel olur, yine renk getirirler.

Bir sonraki seneyi Championship’te geçirmeye en yakın beş takım: (dilim varmıyor ama) Aston Villa, (dilim çok fena varıyor artık) Sunderland, Liecester, Watford ve Bournemouth. Aston Villa ne yapıp edip bu kadar değişen kadroyu bir an önce oturtmak durumunda yoksa bir mucize olup City lige çıkmazsa Birmingham gibi büyük bir şehir futbolun zirvesinden uzakta kalacak. Geçen seneki durağanlığı belki Sinclair ve Jordan Ayew ile aşabilirler ama o topu o kaleye kim sokacak? İki seferdir sıçrayan çekirge Sunderland, yine “muhteşem bir kaçış” performansı sergileyebilecek mi? Bitiricilik konusunda Villa’dan bile daha kötü olablirler. Liecester müthiş! bir iş yapıp, bu takımın başına getirebileceği en yanlış adamı getirdi. Kovulmasını beklediğim ilk menajer Ranieri, 10. haftayı çıkaramaz diyerek iddialı girmek istiyorum ki son paragrafım akılda kalsın, tutmazsa bir daha da beni kimse okumasın (yazının burasına ulaşabilen ve hala bir kez daha okuma niyeti olabilecek olan varsa tabi!). Watford’un potansiyel olarak üstündeki 3 takım o kadar sallantılı ki, bu kadar yeni transferi bir araya hızlı getirip, sezon başı birkaç bireysel performansla sürpriz puan toplayabilirse gelecek sene de Londra biri sarı-kırımızı en az 6 takımla temsil edilir! Bournemouth keşke düşmese, geçen sene aynı şeyi Burnley için dilemiştim. Ama o kadar zor ki! Küçücük statlarında oynayacakları maçları seyretmek için heyecanla bekilyorum. Gözünüz özellikle Joshua King’in üzerinde olsun!

Premier Lig, kesinlikle en güzel futbolun oynandığı lig değil. Toplam kalitede Bundesliga’nın, elit takımların kalite toplamında La Liga’nın kesinlikle gerisindeler. Ama atmosferleri gerçekten çok güzel ve biz futbolseverlere hele de bu yaz sıcaklarında serin bir atmosfer lazım biraz. Haftaya top dönmeye başlayacak, gözlerimiz iki büyük 8 numarayı boşuna arayacak. İkisinin de uzaklara gidişi böyle olmamalıydı! Kişisel not: İlk kez sadece futbolu tutarak tüm sezonu izlemek ve zaman zaman yazmak niyetindeyim, umarım başarabilirim…